23 Ağustos 2013 Cuma

CELÂL BAYAR, 27. YIL; NACİ AKIN & SAMET OCAKOĞLU

23 AĞUSTOS 2013 CUMA

BAK LİNK ::: NACİ AKIN; MANİSA

CELAL BAYAR’I MİNNETLE VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ


NACİ AKIN
MANİSA OLAY
            III. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ı Hakka yürüyüşünün 27. Yılında rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz. İlimizin ilim ve irfan yuvasına, üniversitemize adını veren Celal Bayar Manisa için de en az doğum yeri Bursa kadar önemli bir isimdir. Zira Bayar hem Osmanlı Meclisi Mebusanında ve hem de Büyük Millet Meclisinde Saruhan Mebusu olarak görev yapmış, milli mücadelede sivil direnişin örgütlenmesi ve Akhisar cephesinin oluşumunda Galip Hoca kimliği ile çok önemli işler başarmış bir milli kahramandır.
Onu asıl önemli kılan ise Atatürk’ün son Başvekili olması ve Türkiye Cumhuriyetinde serbest seçimlerle iş başına gelmiş ilk ve sivil Cumhurbaşkanı olmasıdır. Celal Bayar’ı bu kadar önemli kılan diğer bir husus da, Cumhuriyetin değerleriyle milletin değerlerini bir arada sahiplenmeyi başarması, halkı teba olmaktan kurtarıp vatandaş olduklarını hatırlatması ve bir başka deyişle devletle milleti barıştırabilmesidir. O yüzdendir ki siyasal İslamcılar, gericiler, yobazlar da, İnönü’cü CHP’liler ve seçkinci siviller de, Kürtçülük davası güdenler de onu hiç sevmemişlerdir. Zira Bayar ve onun Başvekili Adnan Menderes uyguladıkları tüm yurttaşları kucaklayan, sivil, demokratik ve özgürlükçü politikalarla bu odaklara istismar edecek malzeme bırakmamışlar ve taraftar toplamalarına fırsat vermemişlerdir.
Celal Bayar’ın babası Abdullah Fehmi Efendi ailesi ile birlikte 93 Harbiyle (1877-1878) Osmanlının Balkanlardaki kayıpları sonrası Plevne’den göç ederek Bursa’nın Gemlik ilçesi Umurbey köyüne yerleşmişlerdir. Mahmut Celalettin (Bayar) da 1883 yılında Umurbey’de dünyaya gelmiştir. Abdullah Fehmi Efendi ilmiye sınıfına mensup bir din alimiydi ve fıkıh dalında ihtisas sahibiydi, uzun yıllar Umurbey Rüştiyesinde Müdürlük yapmış ve bir süre de Gemlik Müftülüğü görevinde bulunmuştur. Mahmut Celalettin de din eğitimini babasından almış dindar ve vatansever olarak yetiştirilmiştir. Onun Başvekilliği döneminde dindarlar üzerinde baskı oluşturulmamış, Hatay Cumhuriyeti de onun döneminde Türkiye Cumhuriyetine ilhak olmuştur.
Bayar dindar bir devlet adamıydı ancak bir o kadar da Cumhuriyetin temel değerlerine bağlı ve asla dinin siyasete alet edilmemesinden yanaydı. Nitekim Ezanın özgün biçimiyle okunmasına izin veren kanunun çıkarılmasında asla bunu bir istismar vesilesi yapmamış, aksine bazı CHP milletvekillerini de ikna ederek onların da bu kanuna oy vermelerini sağlamıştır. Bayar, Menderes döneminde İmam Hatip Okulları ve Yüksek İslam Enstitülerinin açılmaya başlamasıyla hurafelerden uzak gerçek din eğitimi verilmeye başlanmıştır. Bayar Laik Cumhuriyete her ortamda sahip çıkarken, laikliği asla din ve dindarlar üzerinde bir baskı unsuru olarak görmemiş aksine laikliği din ve vicdan özgürlüğünün teminatı saymıştır. Bu nedenledir ki Siyasal İslam Demokrat Parti döneminde halkta karşılık bulmamış, Arap ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de yeşerememiştir. İşte bu yüzden din istismarcıları ve siyasal İslamcılar Bayar’ı hiç sevmemişler ve hep karalamaya çalışmışlardır. Dindar demokratlar ise hep kucaklamışlardır.
Siyasal İslamcılar bu düşmanlığı o kadar ileri boyutlara taşımışlardır ki; Bayar’ın Atatürk’ün cenaze namazını kıldırmadığı, Milli Mücadele tarihinde bir Galip Hoca figürünün olmadığı, Bayar’ın dindar olmadığı gibi asılsız iddiaları ortaya sürmekten bile çekinmemişlerdir. Hatta daha da ileri giderek Bayar ve Menderes arasında fikir birliği olmadığı, Menderes’in idamına Bayar’ın sebep olduğu gibi safsataları bile dillendirmekten kaçınmamaktadırlar. Bayar’ı, Demirel’i dışlarken Menderesli, Özallı fotoğraflarla halkı aldatmaya çalışmanın sebebi de budur.
Maalesef bu safsatalara Bayar’ın adını taşıyan güzide üniversitemizin öğretim üyesi bir sözde bilim adamı da katılmaktadır. Bu zatın lisansı ilahiyattır, tarih doktorası yapmıştır ve ortaçağ tarihi profesörüdür. Yani yakın siyasi tarihimizle ilgili bir ihtisası yoktur, Bayar’ı ve Türk siyasi tarihini bilmediği ve sadece ideolojik bakış açısıyla konuştuğu her sözünden belli olmaktadır. Tarihi gerçekleri saptırmak, yalan yanlış iddialarla halkın zihinlerini bulandırmak bilime ihanettir ve bir bilim adamına da asla yakışmamaktadır. Ona göre, Celal Bayar bir Milli Kahraman değildir, Galip Hoca diye bir figür yoktur, Menderes ise sadece bir toprak ağası ve çiftçidir. Bu sözde bilim adamına göre Demokrat Parti Milli Şef İnönü’nün karşısına daha güçlü bir lider koymak zorundaydı ve o yüzden İnönü’nün yok etmeğe çalıştığı Atatürk’ü yeniden dirilttiklerini iddia etmektedir. Bu iddialara kargalar bile güler. Yerli, yabancı, taraflı, tarafsız yapılan bütün araştırmalar göstermektedir ki; 14 Mayıs vakası halkın oligarşik diktaya karşı başkaldırısı, hürriyet ve demokrasi talebi, hür ve eşit vatandaşlık taleplerinin bir sonucudur.
Benim Sayın Pakdemirli’den ricam Bayar’ın adını taşıyan üniversitede bir “Celal Bayar Araştırma Enstitüsü” kurması ve bu kabil safsatalar yerine gerçek bilim adamlarının katkılarıyla Celal Bayar’ın tarihi, siyasi kimliğini, Demokrasi tarihimizin, bilinmeyen yönlerini, tarihi gerçeklere ve bilimsel verilere dayanarak ve bir bilim adamı hassasiyetiyle araştırılmasını sağlamaktır. Böyle bir araştırmaya şahsen ben ve Demirci’deki Atıf Akın kütüphanesinde yer alan arşivimizle de katkı vermeye hazır olduğumu şimdiden taahhüt ediyorum. Sanıyorum Celal Bayar Vakfı ve Bayar’ın torunları Prof. Emine Gürsoy Naskali ve Prof. Akile Gürsoy Hanımefendiler de aynı duyarlılıkla desteklerini esirgemeyeceklerdir.
Seçkinci siviller, jakobenler, solcular, katı laikçiler, İnönücüler de asla Bayar’ı sevmemişlerdir. Zira Bayar Milli Şeflik döneminde bastırılan din ve vicdan hürriyetlerine, milletin inanç değerlerine sahip çıkmış, Ezanın özgün haliyle okunmasına dair yasakları kaldırmış, din hizmetlerini ve din eğitimini yaygınlaştırmış, teşebbüs hürriyeti ve daha liberal ekonomi anlayışını savunmuş, demokratikleşme hareketlerini başlatmıştır. Hepsinden önce bürokratik oligarşi ve seçkinci yönetim anlayışını terk ederek halkın büyük oranda yönetime katılmasını sağlamıştır. Çarıklı, kasketli, poturu yamalı diye aşağılanan halk vatandaş olduğunu hissetmiş, devlet erkanıyla, paşazadelerle, beyzadelerle, mütegallibe ile eşit haklara sahip olduğunu anlamıştır. Dahası, Milli Şeflik döneminde, paralardan, pullardan, devlet dairelerinden Atatürk’ün resimlerinin kaldırılması, Atatürk’ten sonra ikinci adam, Milli Şef yaratılmak istenmesi çabalarına son vermiş Atatürk’e yeniden itibar kazandırmıştır. Yıllardır sürüncemede bırakılan Anıtkabri tamamlatmış, Atatürk’ün etnografya müzesindeki na’şını muhteşem bir törenle ebedi istirahatgâhına tevdi etmiştir.  Mustafa Kemalin Cumhuriyeti kurarken hedeflediği ancak muhtelif girişimlere rağmen sağlığında gerçekleştiremediği Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma hedefini gerçekleştirmiştir. Mustafa Kemalin “ Köylü milletin efendisidir” ve “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözleri onun döneminde anlam kazanmıştır. Kısacası Bayar ve Menderes Atatürk’e yeniden hak ettiği değeri kazandırmakla sözde Atatürkçülere istismar edecekleri alan bırakmamışlardır.
Kürtçüler de Bayar’ı sevmezler. Zira Bayar, İsmet Paşanın uyarısına ve engel olmaya çalışmasına rağmen doğu ve güneydoğu Anadolu’da partisinin teşkilatlanmasını gerçekleştirmiş yöre halkının siyaset yoluyla devlet idaresine katılımını sağlamıştır. Demokrat Parti adayları da teşkilat üyelerinin iradesi doğrultusunda yöre halkının taleplerine uygun olarak belirlenmiş, gerek yerel yönetimlerde ve gerekse TBMM’de yönetime bilfiil iştirak etmişlerdir. Böylelikle Kürt asıllı vatandaşlarımız Türkiye Cumhuriyetinin asli unsurları ve eşit yurttaşlık haklarına sahip olduklarını idrak etmişler, ayrılıkçı görüşler taşıyanlara prim vermemişlerdir. Bu nedenledir ki Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı ve DP iktidarı döneminde hiçbir silahlı kalkışma olayı yaşanmamıştır. Bu politikalar sayesinde kendilerine zemin bulamayan ayrılıkçı Kürtçüler bu yüzden Bayar’ı hiç sevmezler.
Bugün serbest seçimler sonunda seçilmiş ve ilk sivil cumhurbaşkanımız merhum Celal Bayar’ın 27. Ölüm yıldönümü. Doğduğu köy Umurbey’de ailesinin kurduğu Celal Bayar Vakfının imkanlarıyla yapılan anıt mezar, müze ve kütüphanenin bulunduğu komplekste devlet töreniyle anıldı. Devlet töreni olmasına rağmen devlet çok düşük profilde katılım sağladı. Kurucusu ve ilk genel başkanı olduğu Demokrat Parti ise il, ilçe yöneticileri düzeyinde iştirak etti. Oysa Genel Başkan Gültekin uysal daha iki gün önce Bursa’da sünnet şölenine katılmıştı, bu güne de kalamaz mıydı? Neyse ki idealist demokratlar, vefalı dostlarının evlatları, torunları oradaydılar. Konjonktür gereği yolunu şaşırıp CHP milletvekili olan demokrat misyonun evladı dostumuz Turan Tayan da oradaydı.
Bugün artık Türk milleti bir Mustafa Kemal çıkaramayabilir ama Galip Hocaya ve onun misyonuna o kadar ihtiyacımız var ki…   


LİNK :: GERÇEK BİR "DEMOKRAT" SESLENİYOR

SAMET OCAKOĞLU, DP
Kime: gercek.demokrat@hotmail.com
***
Çok değerli Mustafa Nevruz SINACI Beyefendi
Kurucu Genel Başkanımız, Merhum 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın 27. ölüm yıl dönümünde Sayın Gültekin UYSAL'ın yayınladığı açıklamayı benimle de paylaştığınız için teşekkür ederim.
Siz değerli arkadaşımızın bu şerefli misyonun sadece bugün için değil gelecek nesillere içinde emanet ve istikamet olan öğretimizi diri tutmak için gösterdiğiniz saygıya değer çabalarınızı takdir duygularım ile izliyorum.
Bu değeriniz, Misyonumuza liderlik çağrısı yaptığım dönemde Türkiye'ye takdim ve vaad ettiğim yönetim kadroları arasında size de yer vermek sorumluluğunu bana yüklemişti. 
Buna Türk basını şahittir.
Mahmut Celal, Galip Hoca ve 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar uzaklaştıkça heybeti ortaya çıkan sıra dağlar gibidir.
Medeniyetimizi yok etme, topraklarımızın kaynaklarını ele geçirme emelleri önüne dikilen ve egede uyguladığı arındırma politikaları ile bütün yolsuzluk şebekelerinin şimseklerini üzerine çeken Mahmmut Celal'den kurtulmak isteyen melanet yuvaları devrin jurnal sistemini çalışltırarsak Mahmut Celal'den iftiralarla kurtulmak için entirika üzerine entirika çevirirleirken, yönetimin görevlendirdiği Kuşçubaşıeşref   Bayar hakkında araştırmaları ve takipleri sonunda bir rapor hazırlamıştı. Onurlu insan Kuşcubaşı Eşref, Bayar'ın ve bu toprakların kaderini etkileyen, Mahmut Celal Hakkında payitahta gönderdiği raporunda, dönemin en heybetli adamının ölmeyecek kadar yemek yediğini ve haysiyeti ile görev yaptığını yazmıştır.
Celal Bayar, Milli Mücadele'deki büyük fedakârlıkları, kahramanlıkları ve hizmetlerini anarken, son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ındaki  o yüreksiz ve kişiliksiz kalabalıklar içinde Misak_ı Milli'yi kaleme alan 8 kişiden birisi olduğunu ve Osmanlı Meclis-i Meb'usanını göreve davet eden. Bütün Anadolu’ya ışık olan konuşması ile İngilizlerin Meclisi Meb'usan'ı basma kararlarını erkene almasına neden olan adam olduğunu elbette hatırlamak gerekir.
Ben, babamın kurucu Genel Başkanı Bayar'ı tanırım. Onu pek alanda anlattım ve savundum. Yapabilmekten memnunum. 
Büyük bir hukuk mücadelesi olan 4'lü takriri hazırlayıp, savunurlarken  gerçekte demokratik rejimimizi yapılandırıyorlardı... Bedeli olmayan bir tek kazanımımız yoktur sözünün en güzel örneklerindendir. Bayar'ın 4'lü takrirden sonra başına gelenlerden sonra İzmir’e geldiğinde '' adeta devletin şimşekleri kafamda çakıyordu'' sözleri siyasetçiler hatta siyasete yeni girecekler için adeta bir ders niteliğindedir.
Demokrasinin ebedi şifresi olan Sine-i Millet kavramının anahtarı olan Hürriyet Misak-ı bildirisi; Celal Bayar'ın 1947 karanlığının aydınlatılabilmesini ana dava olarak görüp, arkadaşlarından  çözümü bulmalarını  istemesi ile ortaya çıkmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder