18 Eylül 2014 Perşembe
12 Eylül 2014 Cuma
Varlık Vergisi ve 6 Eylül 1955 Olayları; ANAYURT Gazetesi; Mehmet Arif DEMİRER, 8 Eylül 2014 Pazartesi
Varlık Vergisi ve 6 Eylül 1955 Olayları
6 Eylül 2014 günü Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe
Platformu’nun İsmail Beşikçi Vakfı’nda düzenlediği ‘6-7 Eylül
Mağdurlarını Anma Etkinlikleri’nin tek konuşmacısı olan Rıdvan Akar’ın
Varlık Vergisi ile ilgili bir kitabı var: Varlık Vergisi – Tek Parti
Rejiminde Azınlık Karşıtı Politika Örneği. Rıdvan Akar, Mehmet Ali
Birand’ın yardımcısı idi.
Bir Türk olan İsmail Beşikçi’nin ise özellikle ATATÜRK
Dönemi Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde Kürtçülüğü destekleyen yayımlanmış çok
sayıda kitabı var.
www.durde.org’un, anılan etkinliği hatırlatmak için gönderdiği e.posta’da 7 Eylül 1955 günü
çekilmiş bir fotoğraf var. Fotoğrafta İstanbul Beyoğlu’nda bir gece önceki
tahrip ve talan olaylarına “DUR” diyen Türk Silahlı Kuvvetleri
tankları görülüyor.
Dilek Güven adlı bir yazarın 6 Eylül 1955 olayları
hakkında yazdığı ve Tarih Vakfının yayımladığı Cumhuriyet Dönemi Azınlık
Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eylül Olayları başlıklı
kitapta olaylar POGROM olarak tanımlanmış.
POGROM, Sovyet öncesi Rusya’da güvenlik güçlerinin
Hükümetin talimatı ile azınlıklara uyguladığı kitlesel katliam. 6 Eylül’de
tahrip vardı, talan vardı ama katliam yoktu !
Dilek Güven’in kitabındaki, benim bir kitabımdan
kısaltılarak (kısaltıldığı belirtilmeden) ve çarpıtılarak yapılmış, alıntılar
nedeniyle 2005 yılında Tarih Vakfı ve Dilek Güven aleyhinde İstanbul 3. Fikri
ve Sınai Haklar Mahkemesinde dava açtım. Dilek Güven mahkemeden gelen
davetiyeyi almamak için muhtarlıktan kaydını sildirdi. Tarih Vakfı iki defa
mahkum oldu. Kararı temyiz etti ve tesadüfe bakınız Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
üç Bilirkişi Raporuna dayalı kararları “Bilirkişiler ehil değil” diye bozdu.
Dava onuncu yılını tamamlamak üzere !
2010 yılında Cahit Kayra, 93 yaşında, bir kitap yazdı.
2014 yılında dördüncü baskısını aldım: Savaş Türkiye Varlık Vergisi.
Bir yanda Varlık Vergisi kanununun kabul edildiği yıl (1942) Türkiye’nin içinde
bulunduğu koşulları dikkate alarak vergiyi savunuyor öte yanda (hiç
yakıştıramadım) yazarı çoktan vefat etmiş bir kitabı yerden yere vurarak,
yargısız infaz yapıyor. 1951 yılında yayımlanan kitabın adı Varlık
Vergisi Faciası idi. Yazarı ise Maliyeci Cahit Kayra’nı meslektaşı ve
üstadı Faik Ökte.
Toparlarsak… Varlık Vergisi; 2. Dünya Savaşı ortamında
bunalmış, aldığı ve de almadığı ekonomik kararlar nedeniyle bir yanda 10 Kasım
1938’de kilosu 30 kuruş olan şekerin fiyatını 500 kuruşa çıkaran öte yanda Varlık
Vergisi kanunu ile insanları taş ocaklarına süren bir hükümetin, artıları ve
eksileri ile bakıldığında, yanlış bir uygulaması. Bu uygulamayı inatla savunmak
ve Faik Ökte’yi 1951’de yayımlanan kitabı yazmakla suçlamak bence çok yanlış.
Ama www.durde.org konuşmacısı Rıdvan Akar’ın yaptığı gibi Varlık Vergisini “Azınlık
Karşıtı Politika” ya da Dilek Güven gibi 6 Eylül Olayları’nı POGROM,
dolayısı ile Menderes’i POGROMCU ilan etmek de, bence İNSANLIK
SUÇU.
6 Eylül Olayları’nı, Londra’daki Kıbrıs Konferansının,
sonuç bildirisi yayımlanamadan, dağılması için Yunan Derin Devleti
tertiplemiştir. Tahrip ve talan olaylarına katılanlar ise T.C. vatandaşlarıdır.
Gözleri dönmüş, Beyoğlu Caddesi dükkanlarına saldırmışlardır. Katliam matliam
olmamış ve ASKER, 4 saat gecikmeli olarak, saat 24:00’de duruma hakim olmuştur.
Olayları en doğru, o tarihte İstanbul Emniyet Müdür
Yardımcısı (daha sonra Ecevit’in Milli Eğitim Bakanı) olan, Necdet Uğur
açıklamıştır: “6-7 Eylül bir yağma ve tahrip için yapılmış gösteri
değildir. Devlet güçlerinin de ihmali söz konusu değildir. Olay bir ulusal
tepki olarak başlamıştır, sonradan tahrip ve yağmaya dönüşmüştür.”
Bayar ve Menderes mağdurların sorunları ile
ilgilenmeye 7 Eylül sabahı başlamışlardı! Türkiye’nin dış düşmana ihtiyacı
yoktur. İçerisi zaten çeşit çeşit düşmanla kaynıyor.
FATİN RÜŞTÜ ZORLU VE BEHİÇ ERKİN; Behiç Erkin’in Zorlu hakkında 1941 yılında yazdığı takdirname:
FATİN RÜŞTÜ ZORLU VE BEHİÇ ERKİN
Behiç Erkin’in Zorlu hakkında 1941 yılında yazdığı
takdirname:
“T.C. Paris Büyükelçiliği Vichy 21 Ağustos 1941
“Bay Şükrü Saraçoğlu, Sayın Hariciye Vekili
“Merkeze nakil buyurulan Paris Büyükelçiliği Başkatibi
Fatin Rüştü ZORLU’nun iki seneden beri refakatimde gösterdiği liyakat ve
çalışkanlık vasıflarını ve bilhassa istihbarat hususundaki hizmetlerini yüksek
katlarına arz etmeği bir vecibe telakki eyler ve tasvibi devletlerine ikran
ettiği (İlgilenmeniz durumunda) halde kendisinin bir takdirname ile taltifini
derin hürmetlerimle arz ve rica eylerim.” Paris Büyükelçisi Behiç Erkin
Behiç Erkin’in, hangi tarihte yazdığı bilinmeyen, Türk
Tarih Kurumu’nun 2010 yılında yayımladığı Hatırat’ında Zorlu hakkında
yazdıkları:
“Başkatip Fatin Zorlu iyi bir iş arkadaşı olmakla
beraber, o da benim gibi Fransa’nın acemisi olduktan başka, kendisinde sezdiğim
bir kanaat vardı. “Ankara’dakiler işleri idare edemiyorlar; çünkü kayınpederi
Tevfik Rüştü Aras Dışişleri Bakanı değildir” Bu sebeple, kendi kendine,
Ankara’ya akıl öğretir şekilde raporlar yazar, getirir, okur; fakat bunların
hiç birisini kabul edip göndermezdim; beyhude ısrar edip dururdu.”
Zorlu’nun 21 Ağustos 1958 tarihinde Meclis’te yaptığı
bir konuşmada Behiç Erkin’inin adı geçmiştir. Meclis zabıtlarından alıntı:
“İkinci Dünya Harbinden bahsedin, diyorlar. Harp daha
başlamadan Arnavutluk hâdiseleri karşısında müşterek beyannameyi imzalatan
İnönü değil mi?
“İkinci Dünya Harbinde Hariciye Vekilini haftalarca
Sovyet Rusya'da bekleten ve ittifak peşinde koşturtan ve sonra, harbin
bidayetinde hiç bir cephe ve kuvvet muvazenesi belli olmadan ittifak
anlaşmasını imzalattıran İnönü değil mi?
“Almanlar Fransa'ya girmek üzere iken mebuslarımızın
eline «harbe gireceğiz» diye nutuklar gönderen ve Paris Büyükelçiliğimizden, bu
naçiz arkadaşınızın elde ettiği bir malûmata istinaden, pek muhterem Behiç
Erkin'in Fransızların Almanlarla mütareke yapmaya çalıştıklarını bildiren bir
telgrafı üzerine son anda harbe girmekten vazgeçen İnönü değil midir? Nelerden
bahsediyorsunuz?”
Behiç Erkin’in Hatırat’ında 12 Haziran 1940 günü
hakkında yazdıkları:
“12 Haziran günü şehre inmiş olan Başkatip Fatin
Zorlu, telaşla gelerek şehirde mütarekeden bahsedildiğini söyledi. Kendisini
hemen Dışişleri Bakanlığına malumat almak için gönderdim. Bir müddet sonra ben
de gittim. Sarih bir şey alamadık.”
Behiç Erkin’in, Zorlu’nun Meclis’te yaptığı açıklama
ile ilgili Hatırat’ında yazdıkları:
“Bu beyanatta bahsedilen ve Sayın İsmet İnönü’nün
harbe gireceğiz diye nutuklar gönderdiğini ifade eden kısmın mahiyetini
bilmediğim gibi, benim telgrafım üzerine İnönü’nün son anda harbe girmekten vazgeçtiğinden
de malumattar değilim. Bu husustaki tafsilat Fransa hatıralarının 1940 senesi
Tours şehrinde bulunduğumuz zamana ait kısmında yazılmış olduğundan burada
tekrar etmek istemiyorum… Fatin Rüştü Zorlu’nun bu işteki hizmeti, yalnız Tours
şehrinden şatomuza geldiği şehirde mütareke dedikodusu duyduğunu bana
bildirmesinden ibarettir. Fatin R. Zorlu’nun ‘benim telgrafım’ diye bahsettiği
telgrafın mahiyeti budur.”
SONSÖZ: Tek bir Zorlu vardı. İdama giderken dahi daha
önce ne dedi ise değiştirmedi. Behiç Erkin’in ise
yukarıda görüldüğü gibi düşünceleri çok değişebiliyormuş. Yine de Hatırat ilgi
çekici anekdotlar içeriyor. Ancak Zorlu örneğinde görüldüğü gibi yanıltıcı da
olabiliyor.
***
Sevin Zorlu anlatmıştı: 21 Ağustos 1958 günü Fatin Rüştü
ZORLU kürsüden inerken İnönü’ye yakın bir CHP milletvekili eliyle “senin kafanı
keseceğiz” işareti yapmış.
Ekli
yazı insanı insanlığından utandıracak bir örnek. (Mehmet Arif Demirer,
10.09.2014)
11 Eylül 2014 Perşembe
6-7 ve 9 EYLÜLLERİ DESTEKLİYORUM !..
6-7 ve 9 EYLÜLLERİ
DESTEKLİYORUM !..
Türkiye’de ihanetin epey mesafe aldığı ve yaratmaya çalıştığı algı ile
de Türkleri mücadeleden düşürmek hedefi taşıdığı çok aşikardır.
Bunun en sonuncusu ise 6 – 7 Eylül 1955 tarihinde yaşanan olaylarla
ilgilidir. 6 – 7 Eylül olayları, “Türkiyeli
Medya” bile olmayı başaramayan ve bence adı “Kahpe Medya” olan oluşumlar tarafından; vahşet dolu karanlık
günler olarak lanse edilmektedir.
Tıpkı Türk Milleti adına önemli görevler üstlenen ve kahramanlıklar
yapan Muğlalı Mustafa Paşa, Nurettin Paşa, Engin Alan’ların akıl karıştırarak
vicdanlarda mahkum edilmek istenmesi gibi... Bunlara heykel yıkma ve
kışlalardan isim silmeyi de ekleyebilirsiniz.
Siz 6 – 7 Eylül’e laf söyleyenler, gelin isterseniz tarih ile bir
yüzleşelim!
29 Ocak 1988’te Batı Trakya Türklerinin başına gelenleri
bilmiyormusunuz? Yunanistan’da Türklerin mal ve mülklerinin bu tarihte talan
edildiğinden haberiniz yok mu? Bartholomeos’un muadili ve Batı Trakya
Türklerinin başındaki adam; rahmetli İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga’nın
öldüresiye dövüldüğü ve aylarca Türkiye’de tedavi gördüğü arşivlerinizde yok
mu? Ya Dr. Sadık Ahmet’in düzmece bir trafik kazası ile şehit edilişi kitabınız
da yazmıyormu?
Yunanistan’da Türk çocuklarının okuduğu okulların kapatıldığını,
Müslüman Türklere ait gayrimenkullere ve vakıf mallarına uyduruk kamulaştırma
kararları ile el konulduğunu, Türklerin Yunanistan’da traktör ve bisiklet
ehliyeti bile alamadığını, evlerinin akan damlarını onaramadıklarını, Müslüman
Türk kadınlarının başlarına bir şey gelir korkusu ile kolay kolay sokağa yalnız
başına çıkamadıklarını, Rodoplardaki Türk köylerinin 30 yıl boyunca yaşamdan
tecrit edildiğini hiç duymadınız mı?
Hastaneye düşen Türklere, hipokrat yemini etmiş doktorlar tarafından “pis Türkler halen defolup gitmediniz mi?
Adınızı ve dininizi değiştirmediniz mi?” diye benzer sorular sorularak
işkence edildiğini işitmediniz mi?
Rodos ve İstanköy başta olmak üzere Ege’deki Türk Adalarında
katledilen, kaçırtılan ve asimile edilen Türkleri duymadınız mı?
Kıbrıs’taki “Kanlı Noel”
bir vahşet gecesi değil mi? Bir otobüs Türk’ün kaçırılarak öldürüldüğü yeni
ortaya çıktı, dünyayı ayağa kaldıracak bu katliamı haber yaptınız mı? Ya bütün
erkekleri katledilen ve dede ile torunun toplu mezarda koyun koyuna yattığı “Dullar Köyü”nü gündeme getirdiniz ve
belgeseller yaptınız mı? Bulgaristan’da anasının kucağında Bulgar mermisi ile
katledilen “Türkan Bebek”e içiniz
hiç kahroldumu?
Van Akdamar Adası’nda Ermenilerin gönlünü almak için açtığınız
kilisenin etrafında Müslüman Türk kızlarının önce namuslarının kirletilerek ve
sonrasında Van Gönlüne atılarak canlarından olduğunu yazdınız mı?
Irak ve Suriye’de Türkmenlerin başına gelenleri, Azerbaycan’ın
topraklarının % 20’sinin Ermeni işgali altında olduğunu, Hocalı Soykırımını,
Bulgarların yaptığını, Sırpların Türk olarak gördükleri Boşnakları soykırıma
tabi tutmalarını; hakkıyla ne zaman anlattınız? Sözde Ermeni soykırımını adeta
destanlaştırırken Balkanlardaki Türk soykırımına neden sessiz kaldınız? Daha
çok soru sorar ve olaylar yazarım.
Sizde cevapları yoktur bu
soruların! Eğer siz Türkleri bu olaylarla tartarsanız, Türklerin mağduriyeti ve
mazlumiyeti terazinin kefesini yerden kaldırmaz.
6 – 7 Eylül’e vahşet gecesi
derseniz, yazdıklarımızdan anlaşılacağı üzere Türklerin başına gelenler
nedir o zaman?
Yunan’ın Anadolu’da ne işi var? Türk devletinin tebası olan Rum’un ve
Ermeni’nin ihaneti neden?
İhaneti ve işgali haklı göstermek de neyin nesi? Sen Türk’ü aptal,
kendini de çok akıllı mı zannedersin?
6 – 7 Eylül olayları diyerek Türk’e her cepheden vur ama 9 Eylül’de
işgali sona erdiren ve Yunan’ı, İngiliz’i, Amerika’yı kovan Türk Ordusu’ndan ve
Atatürk’ten bir kelime etme! Öylemi?
Ben 9 Eylül’de İzmir’e giren Türk Ordusu’na ve onun eşsiz kumandanı
Büyük Atatürk’e, unutulmaz hizmetleri olan Nurettin Paşa, Muğlalı Mustafa Paşa,
Kaymakam Kemal Bey ve Engin Alan gibi değerli insanlarımıza ve 6 – 7 Eylül’de; Türk’e yapılan düşmanlık ve ihanete, devlet
olmanın gereği olarak “misliyle mukabele
edenlere” de sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyor, verilen
karşılığı da destekliyorum!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)