27 Mayıs 2017 Cumartesi

Türkiye'de çok partili siyasal hayata geçiş ve Demokrat Parti efsanesi (Yeni Şafak Gazetesi, 27 Mayıs 2017) Türk Vatanı ve Türk Milletine İhanet ve Hain Kalkışmanın 57. Yıl Dönümü!.. "27 MAYIS YARGILANSIN"

Türkiye'de çok partili siyasal hayata geçiş ve Demokrat Parti efsanesi


Türk siyasal tarihinin yakın dönemlerine dair yapılacak bir araştırma, aynı zamanda sivil siyaseti kesintiye uğratan darbelerin seyrine yönelik de bir araştırmadır. 60 yıllık çok partili siyasal hayat tecrübesi olan Türkiye’nin demokrasi tarihinde gerçekleşen veya gerçekleşmeyen muhtıra ve darbelerin sayısı bu durumun bir kanıtı olarak gösterilebilir. Demokratik işleyişin askıya alınması o kadar sık aralıklarla gerçekleşti ki ‘Türkiye‘de her 10 yılda bir darbe olur’ sözünün adeta siyasal bir aforizma olarak benimsenmesine yol açtı.
İttihat Terakki geleneği ile gündemimize giren darbeci düşüncenin Cumhuriyet dönemindeki ilk tezahürü 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle oldu. 27 Mayıs darbesi, 1946 yılında çok partili hayata geçen Türkiye‘nin, 1950 yılında yapılan ilk demokratik seçimlerini kazanan sivil iktidarını hedef aldı.
27 Mayıs 1960‘ta gerçekleşen bu ilk askeri darbeden 10 yıl önce Türkiye siyasal anlamda büyük bir değişimle karşılaştı. Cumhuriyet kurulduktan sonra 23 yıl boyunca ‘tek partili’ sistem ile yönetilen Türkiye, 1946 yılındaki seçimlere kadar, sadece bir genel seçim çok partili yapıldı. 1877 yılında seçim kavramı ile tanışan Anadolu coğrafyasında 1908 yılında ikinci defa meşrutiyetin ilân edilmesinin ardından gidilen seçimlere İttihat ve Terakki Fırkası’nın karşısına Ahrar Fırkası çıktı.
Türkiye Cumhuriyeti ise çok partili demokrasiyi ilk olarak 1946 yılında tecrübe etti. 1923’te Cumhuriyetin ilanından sonra 1923-1927-1931-1935-1939-1943 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti olarak katıldığı seçimler yapıldı. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı sonuçlar ve kendi içsel şartlarının zorlaması ile 1946 yılında ilk defa çok partili seçime gitti.
Türkiye yol ayrımında
Ekonomisi çöküş sürecine giren Türkiye’de, 1945 yılına gelindiğinde yeni bir siyasi düşüncenin rol alması gerektiği fikri konuşulmaya başlandı. Meclis’te görüşülen ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ CHP içindeki muhalefeti gün yüzüne çıkardı. Kanun görüşmeleri esnasında kürsüde uzun bir konuşma yapan milletvekili Adnan Menderes dikkatleri üzerine çekti. Türkiye siyasetini yeni bir sürece sokan bu ilk adım, “Dörtlü Takrir” adıyla bilinen 7 Haziran 1945 tarihli önerge ile atıldı.


Adanan Menderes, Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşma yaparken.

Türkiye’yi yeniden çok partili siyasi hayata sürükleyen birbirinden önemli hem dış hem de iç etkenler vardı. Bu etkenlerden dış kaynaklı olanlar II. Dünya Savaşı’na katılmayan Türkiye, savaş koşullarının ağır ekonomik şartlarını kaldırmakta zorlandı.
Savaşın sona ermesi ile birlikte oluşan iki kutuplu dünya, birçok ülkeyi bir tercih yapma noktasına getirdi. Bu koşullarda kendi çıkarını Batı bloğuna yakınlaşmakta gören Türkiye, bu yakınlığın gereklerini de yerine getirmeye çalışmaktaydı. Batı’dan gelen taleplerin en açığı ise tam anlamıyla ‘demokratik’ bir siyasal sistemin oluşturulmasıydı.
1945 yılında çok partili hayata geçiş açısından oldukça önemli bir diğer gelişme bizzat Atatürk tarafından Demirağ soyadı ile taltif olunan Nuri Bey‘in Milli Kalkınma Partisi‘ni kurmasıdır. Bu parti herhangi bir seçime katılamamasına rağmen sembolik olarak oldukça önemlidir. Tek parti yönetiminin kendi dışında muhalif bir partiye izin verip vermeyeceği hususunu netleştirdi. Nitekim Nuri Bey‘in partisinden hemen sonra Dörtlü Takrir sahipleri 7 Ocak 1946‘da Demokrat Parti‘yi (DP) resmen kurdular.
Türk siyasi hayatına yeni adım atan DP baskın bir seçimle karşı karşıya kaldı. Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan birden çok siyasi partinin yarıştığı ve zamanından önce yapılan ilk seçimler olması nedeniyle bu seçimler Türk siyasal hayatında oldukça önemlidir. 21 Temmuz 1946 Erken Genel Seçimleri öncesi ve sonrasıyla yoğun tartışma ve eleştirilere konu oldu.
“Sonuca razı olmayız”
Adnan Menderes, 17 Temmuz günü memleketi Aydın’da yaptığı konuşmada CHP’lilerin üzerlerinde baskı kurmak istediğini çarpıcı ifadelerle dile getirdi. Sözlerine “Arkadaşlar ben size hesap vermeye geldim” diye başlayan Menderes’in konuşması gazetelere de haber oldu. Kendilerinden istenilenleri şöyle aktardı:
“Bu memlekete hürriyet gelsin diye çırpındık. Dinlemediler. Bizi sorguya çektiler. Yedi saat küfrettiler. Bize kızmalarının yegâne sebebi, istedikleri yolda yürümeyişimizdi. Şark vilayetlerinde ve hudut vilayetlerimizde teşkilat yapmamamızı, köylere asla uzanmamızı istemediler. Halk Partisi'ne karşı hiç olmazsa 40-50 sene iktidara gelme iddiasında bulunmamamızı istediler. Görülüyor ki arkadaşlar, bizden beklenilen demokratik manzarayı tamamlayan bir süs olarak kalmak.”
CHP’li Nihat Erim 30 Mayıs 1946 günü Ulus gazetesinde yayınladığı “Şal” başlıklı makalesinde, İnönü’nün nabzını yoklayarak başarısız seçim propagandasından yakındı. İnönü ise Erim’e, “Demokrat Parti kazanırsa yönetime el koyarız” şeklinde yorumlanacak şu yanıtı verdi: “Ben ihtilalci ve Kuva-i Milliyetçi İsmet’im. Biz bu ülkeyi yoktan bu hale getirdik, üç beş çapulcuya maskara etmeyeceğiz. Yaptığımız bir tecrübedir. Muvaffak olursak ne ala, olamazsa vazgeçer eski usulde birkaç sene daha devam ederiz.”



Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Meclis dağılımını gösteren bir gazete fotoğrafı.

62 DP’li Meclis’te
İlk seçim deneyimini, kurulduktan 7 ay sonra Temmuz 1946’da yaşayan Demokrat Parti, her ne kadar ülke genelinde yeterince örgütlenememiş olsa da seçimlerde ciddi başarılar elde etti. 7 ay gibi kısa bir sürede meclise 62 milletvekili sokma başarısını gösterdi. 1946 seçimleri hem Türkiye hem de CHP için bir şeylerin değişmeye başladığının apaçık bir göstergesiydi. Sağ tarafa DP’liler, sol tarafa ise 397 CHP milletvekili yerleşti. Cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP’nin adayı İsmet İnönü, DP’nin adayı ise Mareşal Fevzi Çakmak’tı. İnönü Cumhurbaşkanı seçildi. Fevzi Çakmak ise CHP’lilerin de oy vermesi ile çok partili Meclis’in ilk başkanı oldu.
‘Beyaz İhtilal’
1946 seçimleriyle Meclis’e girmeyi başaran DP‘nin kuruluşu ve iktidara geliş süreci Türk siyasal hayatı açısından bir dönüm noktası oldu. Siyasette ve ekonomide liberal bir anlayışı savunan DP, alternatif söylemiyle çeşitli toplumsal sınıfları harekete geçirebilecek bir yapı sergiledi. Siyasal muhalefetini ise CHP‘nin halktan kopuk baskıcı uygulamalarına dayandırdı. Bu muhalefet sonuç verdi ve DP, 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan genel seçimi kazanarak iktidara geldi. 27 yıllık tek parti yönetimi sonlandı ve çok partili yaşama geçiş sürecinin tamamlandığı bir aşamaya geçildi.
Meclis'e gelen 'Beyaz İhtilalin' kahramanları ellerindeki albümlerden birbirlerini tanımaya çalışıyordu. 22 Mayıs'ta toplanan TBMM'de meclis başkanlığına Refik Koraltan, cumhurbaşkanlığına Celal Bayar seçildi. Hükümet ise Adnan Menderes başbakanlığında kuruldu.




Menderes'in ilk icraatı Arapça ezana özgürlük
İktidardaki Demokrat Parti'nin ilk icraatı ise 18 yıldır Türkçe okunan ezanın yeniden Arapça okunmasını sağlamak oldu. Parti içinden gelen 'henüz erken' İtirazlarına rağmen Arapça ezan için iradesini ortaya koyan Başbakan Menderes'e Meclis önünde toplanan vatandaşlar da destek verince süreç hızlandı. 16 Haziran 1950 günü yapılan düzenlemenin sonucu Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a telsiz aracılığıyla bildirildi. Bayar'ın onaylaması ile CHP'nin 1932'de çıkardığı Türkçe ezanın zorunluluğu tarihe karıştı. Arapça ezanın serbest bırakıldığı gün Bursa'da bir camide ikindi ezanı 7 defa Arapça olarak okundu.



Vakit gazetesinin Türkçe ezan haberi.

Menderes kabinesi, güvenoyu aldıktan kısa bir süre sonra, hükümete karşı askeri darbe yapılacağı yolunda alınan bir ihbar üzerine hükümet, başta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman olmak üzere, Silahlı Kuvvetler Birliği‘nde büyük bir görev değişikliği yaparak 15 general ve 150 albayı 2–3 ay içinde emekliye sevk etti.
DP iktidarı, 8 Ağustos 1951 tarihinde çıkardığı 5830 sayılı yasayla Halkevlerini kapattı ve Halkevlerinin bütün mal varlığına el koydu. DP iktidarı ile muhalefet arasındaki gerginlik, Millet Partisi‘nin kapatılmasına ilişkin kararla birlikte daha da arttı. CHP döneminde kurulan Köy Enstitüleri de, 27 Ocak 1954 tarihinde Köy Öğretmen Okulları ile birleştirilerek ortadan kaldırıldı.



DP seçim afişi.

Bütün bu gelişmelerin dışında DP iktidarının ilk döneminde, dış politikada büyük bir başarı olarak kabul edilen NATO üyeliği elde edilmiş, işçilere haftalık tatil hakkı veridi, toprak dağıtımına büyük bir hızla devam edildi, başta traktör olmak üzere tarım araç-gereçlerinde önemli artışlar sağlanarak, üretimde verimli bir dönem geçirildi.
DP, CHP, Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) ve Türkiye Köylü Partisi’nin (TKP) katıldığı 2 Mayıs 1954 seçimleri iktidar partisinin ezici zaferiyle sonuçlandı ve DP 541 milletvekilliğinden 503‘ünü elde etti.
1950 ve 54 seçimlerinden büyük bir başarıyla çıkan Demokrat Parti 1957'de oylarını düşürse de tek başına iktidar olmayı başardı. Bu sonuç aynı zamanda Adnan Menderes ve partisinin de sonunu getiren ilk gelişme oldu. Sandığa söz geçiremeyen CHP asker, basın ve üniversiteleri de arkasına alarak 27 Mayıs'ın zeminini hazırlayacaktı.

27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi ve Milli Birlik Komitesi İktidarı (Yeni Şafak Gazetesi, 27 Mayıs 2017 - Cumartesi) Türk Vatanı ve Türk Milletine İhanet ve Hain Kalkışmanın 57. Yıl Dönümü!.. "27 MAYIS YARGILANSIN"

27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi ve Milli Birlik Komitesi İktidarı


Türkiye’de on yıllık Demokrat Parti iktidarını sona erdiren ve uzun yıllar askeri vesayetin siyaset üzerinde baskı kurmasına neden olan 27 Mayıs 1960 darbesine giden yol aynı zamanda 15 Ekim 1961 seçimlerini de etkileyen temel unsurdu.
Gizli komitalar ve 9 Subay Olayı
Seçimlerden sonra kurulan Beşinci Menderes hükümeti, 1950–1960 Döneminin son hükümeti oldu. Hükümet göreve gelir gelmez yaşanan “Dokuz Subay Olayı” 1958 Türkiye’sinin önemli gündem maddelerinden biridir.
Komiteyi 1954'te İstanbul'da Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay`ın kurdu. Faruk Güventürk, Ahmet Yıldız, Suphi Gürsoytrak, Orhan Erkanlı ve Necati Ünsalan gibi genç subaylar da bu komiteye katıldı. Ankara`da ise Talat Aydemir, Millî Müdafaa Vekili Ethem Menders`in yaveri Adnan Çelikoğlu, Sezai Okan, Osman Köksal ve yandaşları ayrı bir komite kurdu.



27 Mayıs öncesi hükümeti devirmek için gizli komitalar kuruldu. İstanbul ve Ankara’da kurulan bu komiteler içinde yer alan isimler: Talat Aydemir, Orhan Kabibay, Osman Köksal, Orhan Erkanlı, Sezai Okan, Suphi Gürsoytrak

İstanbul ve Ankara’da kurulan bu komiteler 1957’de birleşti. DP`nin kaybedeceğini varsayan Birleşik Komite 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreninde zırhlı birlikler ile şeref tribünündeki DP’lileri tutuklayarak yönetime el koymak için plan yaptı. Fakat seçimde DP kazandığı için darbe Şubat 1958’e ertelendi.


27 Mayıs darbesine giden yol
OYNAT02:02
27 Mayıs darbesine giden yol
Türkiye Cumhuriyeti'nin darbeler tarihi 53 yıl önce 27 Mayıs 1960 ile başladı. 27 Mayıs'tan önce öğrenci olayları arttı, asker içinde hareketlenme başladı ve toplumsal kutuplaşma had safhaya vardı. 27 Mayıs öncesinde yaşanan bu olaylar darbeye adeta zemin oluşturdu.



YORUM YAP

Komite üyesi Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu’nun 16 Ocak 1958’de ihbarı üzerine kendisiyle birlikte emekli Kurmay Albay Cemal Yıldırım, Kurmay Albay Naci Aşkun, Kurmay Albay İlhami Barut, Topçu Yarbay Faruk Güventürk, Piyade Binbaşı Ata Tan, Piyade Binbaşı Ahmet Dalkılıç, Piyade Yüzbaşı Kazım Özfırat, Piyade Yüzbaşı Hasan Sabuncu tutuklandı. Yargılamalar sonucunda 8 subay beraat etti, Kuşçu ise "iftira" suçundan mahkum oldu.



Ankara'da DP ve CHP'li vatandaşların karşı karşıya gelmesinden bir kare.

Toplumsal kutuplaşma
17 Şubat 1959'da Menderes'in başkanlığında Londra'daki Kıbrıs görüşmelerine gelen Türk delegasyonunu taşıyan uçak Londra yakınlarında bir ormana düştü. Bu uçak kazasından Menderes'in yara almadan kurtulması iktidar ve muhalefet arasında bir yumuşamaya yol açsa da bu durum fazla sürmedi. 1959'un Nisan ayında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Batı Anadolu illerini kapsayan bir geziye çıktı. CHP'liler geziye "Büyük Taarruz" adını taktı.
İnönü, Uşak, Manisa ve İzmir'den sonra 4 Mayıs'ta İstanbul'a geldi. Yeşilköy Havalimanı'ndan şehir merkezine giderken Topkapı'da halkın tepkisiyle karşılaştı. Askerin müdahalesi ile İnönü olay yerinden kurtarıldı. Birçok ilde CHP-DP arasında olaylar patlak verdi.
28 Nisan'da İstanbul'da 29 Nisan'da Ankara'da çıkan öğrenci olayları zorlukla bastırıldı. Olaylarda kan dökülmesi nedeniyle DP yönetimi bu illerde sıkıyönetim ilan etti.
Atatürk Bulvarı'nda sessiz yürüyüş yapan Harp okulu öğrencileri ise 20 Mayıs'ta Türkiye'yi ziyaret edecek Hindistan Başbakanı Nehru'yu karşılamak için Esenboğa'dan şehir merkezine gitmek için aynı arabaya binecek olan Menderes'i Nehru'nun yanından kaçırmayı planladı. Bu eylemin dış dünyaya karşı olumsuz etki oluşturacağı kanaatine varılarak plan reddedildi.
Cumhuriyet tarihinin ilk sivil itaatsizlik eylemi de bu günlerde yapıldı. Mayıs 1960 tarihinde, Ankara, Kızılay'da Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı protesto eylem adını 5. ayın 5. günü saat 5`te Kızılay'da gerçekleşmesinden aldı. 28 ve 30 Nisan 1960 tarihlerinde polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalarda öğrencilerin hayatını kaybetmesi toplumu kutuplaşmaya sürükledi.


İlk darbe üç darağacı
OYNAT03:42
İlk darbe üç darağacı
Türkiye'de on yıllık Demokrat Parti iktidarını sona erdiren 27 Mayıs 1960 darbesinin kurduğu darağacının gölgesi halen Türkiye'nin üstünde. 31 kişiye müebbet hapis, 418 kişiye hafif cezalar ve 15 kişiye ölüm cezası veren darbe yönetimi Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçti. 16 Eylül 1961'de Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu, 17 Eylül 1961 günü ise Adnan Menderes idam edildi.





YORUM YAP
27 Mayıs ve darbecilerin iktidarı
Toplumsal gerginliğin artması ile adeta zemini oluşturulan darbe emir komuta zinciri dışında 27 Mayıs 1960 günü gerçekleşti. 1924 Anayasası dönemini kapatan askeri darbe, 25 Ekim 1961 günü yeni TBMM‘nin açılmasıyla sonlanacak bir ara dönemin de mimarı oldu. Darbe, en üst rütbesi albay olmak üzere, bir grup subay tarafından planlandı. Darbenin asıl lideri ve kurulan gizli örgütlerin teşkilatlanmasını sağlayan kişi Tümgeneral Cemal Madanoğlu olsa da rütbesinin orgeneralden küçük olması ve Ankara ile İstanbul dışındaki komutanların karşı bir müdahalede bulunma ihtimali nedeniyle darbecilerin başına Orgeneral Cemal Gürsel getirildi.



Cemal Gürsel ve darbeci ekibi.

27 Mayıs cuntasının idamla yargıladığı Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun ise cuntanın başlattığı darbenin en sıcak dakikalarının yaşandığını anlarda evinden çıkmaya hazırlandığı sırada darbeciler kapısını kırarak içeriye girdi. Erdelhun Paşa, silah zoruyla Harp Okulu’na götürüldü. ‘Cuntanın lider ol’ teklifini reddedince radyoevinden okunan bildiriyle tarihe kara bir leke olarak geçen, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk darbesi ilan edildi.



27 Mayıs darbesini Türkiye radyodan okunan bildiriyle duymuştu ve Radyo Evi darbecilerin üssü oldu.

Darbeye karşı oluşabilecek direnişi engellemek amacıyla, ilk olarak Tümgeneral Selahattin Kaplan komutasındaki 28. Tümen, Tuğgeneral Yusuf Demirdağ komutasındaki Zırhlı Eğitim Merkezi, Süvari Yarbay Reşit Çölok komutasındaki 43. Süvari Alayı, Binbaşı Hakkı Bozok komutasındaki Tank Taburu etkisiz hale getirildi. İkinci olarak ise, ordu evindeki subaylar teslim alındı. Ankara 27 Mayıs‘a burada çıkan çatışma sesleri ile uyandı.



Celal Bayar ve Adnan Menderes gözaltına alındıktan sonra Yassıada'ya götürüldü.

Asker içinde oluşabilecek direnişi engellemek için yapılan bu girişimlerin yanında siyasilerde gözaltına alındı. 27 Mayıs sabahının ilk saatlerinde, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, TBMM Başkanı Refik Koraltan ve İçişleri Bakanı Namık Gedik başta olmak üzere, DP milletvekilleri gözaltına alınarak Harp Okulu binasına götürüldü. Adnan Menderes ise Kütahya yolunda tutuklanarak Harp Okulu‘na getirildi. Darbeciler bu girişimlerle darbenin ilk aşamasını tamamladılar.


Bir Devir Yargılanıyor: Yassıada Mahkemeleri (Yeni Şafak Gazetesi, 27 Mayıs 2017 - Cumartesi) Türk Vatanı ve Türk Milletine İhanet ve Hain Kalkışmanın 57. Yıl Dönümü!.. "27 MAYIS YARGILANSIN"

Bir Devir Yargılanıyor: Yassıada Mahkemeleri






27 Mayıs Darbesi’nden hemen sonra darbeyi meşru bir zemine oturtmak ve Demokrat Partilileri toplum nezdinde itibarsızlaştırmak için Milli Birlik Komitesi, Demokratların yargılanmasına karar verdi. Bunun için bir Yüce Divan kurulacak ve Demokrat Partililer burada yargılanacaktı.
Mahkemelerin görülmesi için Yassıada’da 8 bin kişilik bir spor salonu hazırlandı. Mahkemeler halka açık olacak, cuntanın onayından geçenler Yassıada duruşmaları için adaya götürülerek yargılamaları seyredecekti. Cuntanın onayından geçen insanların birçoğu Demokrat Partiye kategorik olarak düşman insanlardı. Bu durum duruşmalara da yansıyacak, mahkeme heyetinin Başbakan Adnan Menderes’e hakaret ettiği anlarda tribünlerden coşkulu tezahüratlar yapılacaktı. Duruşmaları takip etmek için gelen insanlar, Demokrat Partililer savunmalarını yaparken onları yuhalayarak, Demokratlara karşı psikolojik harbi yürütmekle sorumluydu. 15 ay süren Yassıada Mahkemeleri bu görüntülerle birlikte Yüce Divan Mahkemesinden çok bir futbol maçını andırıyordu.



Düşükler Yassıada'da
OYNAT02:33
Düşükler Yassıada'da
27 mayıs sonrası Yassıada'da tutuklu bulunan Demokrat Partililere kötü muamele yapıldığına dair söylentilerin çıkması üzerine, cunta tarafından Yassıada'da bir film çekilmesine karar verildi. Filmde, Adnan Menderes, Celal Bayar ve diğer Demokrat Partilililer, gerçek muameleden farklı bir şekilde gösterildi. Çekilen film tüm sinemalarda zorunlu olarak oynatılırken, Demokrat Partililere yapılan hakareti kaldıramayan Celal Bayar intihara teşebbüs etti.


YORUM YAP
Mahkeme heyeti Milli Birlik Komitesi tarafından özel olarak seçilmişti. Heyetin başkanlığına 30 yıllık bir hakim olan Salim Başol getirildi. Savcı heyetinin başkanlığına ise Ömer Egesel atandı. Savcı Egesel ve Heyet başkanı Salim Başol’un, Adnan Menderes ve arkadaşlarına karşı tavrı ilk günden beri alaycı ve küçük düşürücüydü. Menderes’e sık sık hakaretler eden Başol, iddianamenin zayıflığını kapatmak için Menderes’in savunmalarını ciddiyetsizlikle suçlayacaktı.






Demokrat Partililerin suçlandığı iddianameler beklenilenin aksine çok zayıf çıktı. Kamuoyunda darbenin ilk günlerinde çok büyük rakamlarla yolsuzluklar telaffuz edilmiş, Demokrat Parti iktidarının hükümet karşıtı eylemler düzenleyen gençleri öldürerek kıyma makinelerine attırdığına dair akıl almaz olaylardan bahsedilmişti. Ancak bahsi geçen konuların hiçbiri iddianamelerde yer almadı. Çünkü bunlar tamamıyla gerçek dışı ve kamuoyuna darbeyi meşru göstermek için hazırlanmış ısmarlama haberlerdi.
İddianame açıklandığında Menderes, Bayar ve arkadaşlarının 19 ayrı davadan yargılanacağı belli oldu. Bunların içinde Anayasayı ihlal ve Devleti yıkmaya teşebbüs en önemli yeri işgal ediyordu. Demokratlara en ağır ceza bu davadan verilebilirdi. Bu davada verilebilecek en ağır cezaysa idamdı…



Hukuka kara leke: Yassıada Mahkemeleri
OYNAT00:00
Hukuka kara leke: Yassıada Mahkemeleri
Darbe sonrası Demokrat Parti hükümetini toplum nezdinde itibarsızlaştırmak için Demokratların 10 yıllık iktidarları dönemindeki icraatlarından yargılanmasına karar verildi. Kurulan Yassıada Mahkemelerinde 19 ayrı dava görülürken, birçoğu ispatlanamamış suçlamalarda Demokratlar hüküm giydi. Mahkemelerden geriye 3 idam, onlarca müebbet ve yüzlerce hapis cezası kaldı.


YORUM YAP
İddianamede 6-7 Eylül, Tahkikat Komisyonu, Topkapı ve Kayseri olayları, İstanbul Üniversitesindeki olaylar gibi davalar varken Köpek Davası ve Bebek davası gibi trajikomik davalar da yer alıyordu. İtibar suikasti için hazırlanan bu davaların iddianameye girme sebebiyse Adnan Menderes ve Celal Bayar’ı toplum önünde rencide etmekti. Cumhurbaşkanı Bayar, kendisine hediye edilen Afgan tazısını fahiş bir fiyatla devlete satıp, aldığı parayla çeşme yapmakla suçlanıyordu. Bayar bu davada savunmasına ‘Böyle yüksek bir mahkemenin huzurunda böyle bir konuya muhattap olmak benim için en büyük cezadır’ diye başlayacaktı. Adnan Menderes’in suçlandığı bebek davasıysa bu davalar içinde en ağır ve rencide edici olanıydı. Menderes, Ayhan Aydan’la ilişkisinden doğan çocuğunu öldürmekle suçlanıyordu. Menderes, bu davaların görüldüğü duruşmalarda Savcı ve Hakimler heyetinin ağır hakaretlerine maruz kalacak, duruşmalarda yaşadığı utanç göz önüne açık bir şekilde yansıyacaktı. Adnan Menderes’in Yassıada’da yargılanıp beraat ettiği tek dava ise Bebek Davası olacaktı.





Kamuoyunu işgal eden davalardan bir diğeriyse ‘cımbız davası’ydı. Bu davanın konusuysa Başbakanlığa alınan bir cımbızdı. Davanın iddianamedeki adı Örtülü Ödenek davasıydı. Ancak Örtülü Ödenek davası için hazırlanan iddianamede Başbakanlığa Örtülü Ödenekten alınan bir cımbız konu edilmişti. Savcının iddiasına göre Başbakan Menderes, metreslerinin özel alışverişlerini dahi Örtülü Ödenekten alıyordu ve söz konusu cımbız Menderes’in metreslerinden birine aitti. Ancak gerçek bir süre sonra açığa çıktı. Başbakanlığın özel aşçısı mahkemede verdiği ifadede mevzu bahis olan cımbızın tavukların tüylerini yolmak için Başbakanlık mutfağına alındığını anlatacaktı. Darbenin ilk günlerinde devletin kasasından milyarlarca lirayı hortumladığı iddia edilen Adnan Menderes’in suçlandığı Örtülü Ödenek Davası böyle trajikomik olaylar silsilesinden oluşuyordu. Kanuna göre Örtülü Ödenek harcamaları, Başbakan’ın insiyatifine bırakılmış ve yapılan herhangi bir harcamanın hesap verilebilirliği yoktu. Ancak Adnan Menderes, bu davadan da hüküm giydi.
Yargılamalar bittiğinde 14 idam, onlarca müebbet ve yüzlerce sayıda hapis cezası verildi. Milli Birlik Komitesi, başlangıçta Adnan Menderes, Celal Bayar, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamını onaylarken, daha sonra Celal Bayar’ın idamını yaş haddinden dolayı müebbet hapse çevirdi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 15 Eylül’de idam edilirken, Adnan Menderes 16 Eylül 1961 günü sabaha karşı idam edildi. Müebbet ve hapis cezaları alan Demokratlarsa, cezalarını çekmek üzere Kayseri Cezaevine nakledildi.