27 Mayıs 2017 Cumartesi

27 Mayıs 1960 Darbesi ve basının ilk demokrasi sınavı (Yeni Şafak Gazetesi, 27 Mayıs 2017 - Cumartesi) Türk Vatanı ve Türk Milletine İhanet ve Hain Kalkışmanın 57. Yıl Dönümü!.. "27 MAYIS YARGILANSIN"

27 Mayıs 1960 Darbesi ve basının ilk demokrasi sınavı


Demokrat Parti’nin son dönemine doğru basınla olan gerginlik artmış, aradaki köprüler tamamen kopmuştu. Cumhuriyet, Ulus, Akşam gibi gazeteler özellikle 1960’ın başlarında çok ağır manşetlerle Demokrat Parti iktidarına yüklenirken, Demokrat Parti’nin bu duruma karşı aldığı tedbirler yetersiz kalıyordu. Bazı gazetecilerin Adnan Menderes ve bakanlara ağır hakaretleri sonucunda hapis cezası alması, Demokratların basın özgürlüğünü kısıtladığı söylemine argüman olarak kullanılıyordu.
Demokrat Parti’nin kurduğu Tahkikat Komisyonuyla ilgili medyada antidemokratik yönetimden, diktatörlüğe kadar birçok köşe yazısı ve haber çıkmıştı. CHP’nin muhalefetin dozunu artırmasıyla birlikte gelişen Topkapı ve Kayseri olayları basında büyük yer tuttu. Üniversite öğrencilerinin başlattığı eylemler, Kızılay olayları derken ortam hızla darbeye hazırlanıyor, gazeteler ise bu durumu olduğundan çok daha büyük göstererek darbeye giden yola önemli katkı sağlıyordu. Demokrat Parti’nin krizi yönetemediği ve köşeye sıkıştığı belli oldukça saldırının dozu arttırıldı. Ve Türkiye bu ortam içinde 27 Mayıs’a gitti.
27 Mayıs 1960 sabahı Türkiye, Albay Alparslan Türkeş’in tok sesinden darbeye uyandı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğunu açıklayan bildiriden hemen sonra tüm gazeteler yeni günün manşetlerini değiştirdi. 27 Mayıs sabahı Türk Basını darbeyi duyuruyordu. Gazeteler manşetlerden ‘’Silahlı Kuvvetlerin idareye el koyduğunu’’ bayram havasında geçti. Tüm sayfalar darbeyle ilgili haberlerle kaplandı. 27 Mayıs için darbe ifadesi kullanılmazken, ihtilal ve inkilap ifadeleri kullanılıyordu.
Gazetelerin darbeyi sevinçle karşılamasına, köşe yazarları ve aydın takımı da katıldı. Yazarlar darbeyi yapan generalleri göklere çıkarırken, darbenin hedefindeki Demokrat Partililerin işlediği anayasal suçları sıralamaya başlamıştı. Bu yazarların başını Aziz Nesin, Müşerref Hekimoğlu, Çetin Altan, Nadir Nadi, Sabri Esat Sivayuşgil gibi isimler çekiyordu.
Yazılarda darbeyi bayram olarak karşılayan bu isimler Demokrat Partililerden hesap sorulmasını istiyordu. Coşku, hakaret ve nefret dolu yazıların bazıları şöyleydi:
29 Mayıs 1960 / Nadir Nadi - Cumhuriyet
‘’Amaçları sadece Atatürk’ün önderliği altında kurtardığımız bu mübarek vatanda O’na layık insanlar olduğumuzu göstermek. O’nun kurduğu devlet prensiplerini ayakta tutmaktı. Bu çocukların fedakarlığı sayesinde milletimiz Atatürk Türkiyesi’nin çökmediğine, çökmeyeceğine ve bundan böyle hiçbir kuvvetin memleketi gerilik uçurumlarına yuvarlamayacağına bir daha iyice yakından inanmıştır.’’
30 Mayıs 1960 / Başmakale İmzasız - Yeni Sabah
‘’İktidar hırsını adeta bir cinnet haline getirerek memleket gençliğine, profesörüne pervasızca saldıranların, vatandaşları sırf tahakküm zevk ve heveslerini tatmin için öldürmek üzere ateş emri verenlerin, tarihi sima ve şahsiyetleri bile garez kurşunlarına hedef etmek isteyenlerin yaptıkları ve yapmak isteyip de tahakkuk ettiremedikleri yanlarına kar kalmamalıdır.’’
30 Mayıs 1960 / Abdi İpekçi - Milliyet
‘’Evet biliyorduk ve inanıyorduk: Bir gün masalarımızın başına hür olarak oturacak, sadece vicdanlarımızın kontrolüne tabi kalarak her istediğimizi ve bildiğimizi yazacaktık. Ne neşir yasakları dosyasının kabarık sayfalarına bakacak, ne Tahkikat Komisyonu’nun her an gelmesi beklenen men kararından endişelenecek, ne Emniyet Müdürlüğü’nden tehdit telefonları alacak, ne de sabaha karşı matbaamızı muhasara eden polisler gazetelerimizi toplayıp götüreceklerdir.
Gazetemiz kapatıldığı gün aynı şeyi tekrarlamışlardı: ‘On beş gün daha sabredin.’
Sabrettik, şimdi sevinçten ağlıyoruz. Hürmet ve sevgilerimizle.’’
30 Mayıs 1960 / Bedii Faik - Dünya
‘’Ve bakınız bütün muameleleri dolar üzerine. Karılarından çek geliyor, dolar üzerine; ceplerinden banknot çıkıyor, dolar! Türk’ün idare ettiklerini sandıkları Türk’ün, öz parasına dahi güvenleri yoktu. Türk’ü düşman bellemişler, parasını itmişler, gencini vurup öldürmüşler, yaşlısını inletmiş, çocuğunu ağlatmışlar… Sen ey vicdan! Oldun olalı böyle bir zalimler topluluğunun yıkılıp gitmesi kadar, kendine uygun bir hareket gördün mü?’’
Bu yazılar içinde en ağırları İç işleri Bakanı Namık Gedik’in ölümüyle ilgili yazılanlar olacaktı. İddialara göre Namık Gedik, Harbiyede tutuklu bulunduğu odanın camından intihar etmiş ve daha sonra cenazesi çöp arabasında taşınmıştı. Gedik’in ölümüyle ilgili hiç kimse tam olarak gerçeği bilmiyordu. Ama Çetin Altan ve Müşerref Hekimoğlu gibi isimler yazdıkları yazılarda Gedik’in ölümünü alaya alan ifadelerle anlatmaya çoktan başlamıştı.



Müşerref Hekimoğlu, 30 Mayıs 1960 köşe yazısı.

31 Mayıs 1960 / Müşerref Hekimoğlu - Akşam
‘’Bu satırları bir ölünün arkasından konuşmak üzüntüsüyle yazıyorum. Ama yazmak zorundayım. Mesele Namık Gedik, Ahmet, Mehmet meselesi değil. Şahıslarla hiçbir ilgimiz yok. Bu şahıslara acıyabiliriz, nasıl bu duruma düştüler diye şaşırabiliriz. Ama bu kişileri memleket önünde, millet önünde düşündüğümüz zaman bu duygulardan hemen kurtulacağız. Millete acımayanlara acımağa hakkımız yok. Dr. Gedik’i de sorumlu olduğu sandalyede otururken yaptığı işler içinde düşünmemiz lazım. Uşak olayları, Kayseri olayları, Topkapı olayları, Beyazıt olayları, Kızılay olaylarının sorumlu bakanı Gedik, vicdanıyla baş başa kalınca kanun önüne çıkmak cesaretini bile bulamadı anlaşılan. Olayların dışına çıkınca kurtuluşu ölümde buldu.
Gedik’in ölümü geç bir hesaplaşmanın belirtisi, Herkes için büyük bir ders.’’



Aziz Nesin, Akşam gazetesindeki köşe yazısı.

31 Mayıs 1960 / Aziz Nesin - Milliyet
‘’Vesikaların açıklanacağı öğrenir öğrenmez Namık Gedik’in üçüncü kattan beyin üstü kendini aşağı atmasını şimdi anlıyorsunuz değil mi?Daha iki hafta önce bir Jupiter edasıyla dolaşıyor, karakolların bodrum katlarında hürriyet isteyen gençlere gerile gerile tokat şaklatıyordu. Ahlaksızlığın Olemp’inden, önce dip üstü çöp arabasına, sonra da beyin üstü kaldırım taşlarına indi. Koltukları ve keseleri uğruna millet kanı dökmüş her siyaset zorbasının sonu mutlaka bir faciayla biter.’’
Bu yazıların kaleme alındığı gazeteler Yassıada yargılamaları devam ederken de aynı dil ve üslubu koruyarak Demokrat Partilileri toplum nezdinde itibarsızlaştırmaya devam etti. Gazetelerde Adnan Menderes ve arkadaşlarının yaptığı büyük yolsuzluklardan, öğrencilerin kıyma makinelerine atıldığından, bazı göstericilerin öldürülüp çeşitli yerlere gömüldüğüne kadar akılalmaz olaylardan gerçekmiş gibi bahsedildi. İddiaların hiçbiri doğru değildi ve ortada somut bir delil yoktu, ancak o günün basınında doğruluk arayan da pek yoktu. Her gün Adnan Menderes’in yeni bir davada hüküm giydiği yazılırken, ülke çapında Menderes’i savunan insanların aldığı hapis cezaları gazete manşetlerini süslüyordu.
Bu haberlerin çıktığı gazetelerin başını ülkenin o dönemde en yüksek trajlı gazeteleri olan Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Ulus ve Akşam çekiyordu. 15 Eylül günü yapılan karar duruşmasında verilen idam kararları ve infazların gerçekleşmesi de ertesi günkü gazetelerin manşetlerindeydi. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın infaz fotoğrafları cuntacılar tarafından fahiş fiyatlara gazetelere satılmış, fotoğraflar gazetelerin sayfasından boy boy servis edilmişti.



Akşam gazetesi yazarlarının 27 Mayıs yorumları.

Bu manşetleri ve satırları yazarak, demokrasiyle gelmiş sivil bir iktidarın uğradığı zorbalığa alkış tutan isimler ve gazeteler, yıllarca Türkiye’de demokrasinin yılmaz savunucuları olarak anıldı. Geçmişte yazdıkları bu yazılardan dolayı pişmanlıklarınıysa hiçbir zaman dile getirmedi. Yaşanan her darbede darbecilere övgüler dizerken, iktidardan devrilen siyasilere saldırılara aralıksız devam ettiler.
17 Eylül 1961 sabaha karşı Adnan Menderes’in idamıyla bir devir kapanırken, 27 Mayıs’ın Türk Basın Tarihine bıraktığı kara lekeler aradan geçen onca yıla rağmen hala hafızalardaki yerini koruyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder