15 Haziran 2017 Perşembe

BİR MÜFTERİ "NİHAT GENÇ" E, ADNAN MENDERES VE DEMOKRAT PARTİ YALANLARI, İDDİA VE İFTİRALARI HAKKINDA CEVAPLAR:

1. Menderes’in evlilik dışı ilişkilerini onaylamıyor başka bir yorum da yapmıyorum. Metresine örtülü ödenekten ev aldığı YALAN. Örtülü Ödenek Davası Tutanakları yayımlandı. Böyle bir iddia yok.
2. Türkiye, BM’in kurucu üyesi idi. Asker gönderilmesini talep eden BM idi.
3. Marshall Planı antlaşması ile Türkiye’ye malzeme (uçak vs) gelmedi. Proje bazında para (hibe veya kredi) geldi. Bu tür kuyruklu yalanlar günümüzde yaygınlaşıyor, çünkü bu iddiaları üretenler Marshall Yardımı ne idi, ne değildi, bilmiyorlar.
4. 6 Eylül Olaylarını biz (Türkler) yaptık, Yunan Derin Devleti tertipledi.
5. Menderes, İsrailli ile buluşmuş, 50 yıl gizli kalmış. Ne konuşmuşlar ki?
6. Hangi demiryolları söküldü, hangi vatana ihanet antlaşması, hangi 54 cami?
7. Bence bilerek gerçekdışı iddialarda bulunanlar şerefsiz hainlerdir.

                                        Mehmet Arif Demirer    
           Ankara: 15 Haziran 2017

12 Haziran 2017 Pazartesi

İĞRENÇ YALAN, ADİ VE KÜSTAHÇA İFTİRALARA CEVAP: "MENDERES’in İHANETLERİ – I ve II," Mehmet Arif DEMİRER

MENDERES’in İHANETLERİ – I
Mehmet Arif DEMİRER
Geçenlerde bir yazımda, “Türkiye’de Menderes Sevgisi kadar Karşıtlığı var” diye yazmıştım. 2017 yılında karşıtlık ağır basıyor gibi. İnternette peş peşe gelen yazılarda Menders’in uçak fabrikalarını kapattığı, tarıma ihanet ettiği ve en son 7 Haziran tarihli, Ömer Fikret Kalaycıoğlu imzalı bir yazıda bakınız neler var:
“Uğur Dün­da­r’­ın ge­çen haf­ta “Halk Are­na­sı­”n­da­ki ko­nu­ğu CHP Ge­nel Baş­ka­nı Ke­mal Kı­lıç­da­roğ­lu idi. Şöy­le de­di:
“Kay­se­ri­’de 1925’te uçak fab­ri­ka­sı kur­duk. Kay­se­ri­’den kal­kan ilk mil­li uça­ğı­mız An­ka­ra­’ya in­di. De­ni­zal­tı ya­pı­yor­duk. Son­ra Mars­hall Yar­dı­mı baş­la­dı; bi­ze şu­nu söy­le­di­ler, ‘ne ge­rek var uçak üre­ti­yor­su­nuz, ne ge­rek var ge­mi ya­pı­yor­su­nuz si­ze uçak ve­re­lim, si­ze ge­mi ve­re­lim.’ Uçak fab­ri­ka­la­rı­nı, ter­sa­ne­le­ri ka­pat­tık. Ulu­sal de­ğer­le­ri­mi­zi kö­rel­ten Mars­hall Yar­dım­la­rı­’dır.”
“Ha­ri­ka tes­pit…. Pe­ki… Siz şu tür­kü­yü bi­lir­si­niz: “Zey­tin­yağ­lı yi­ye­mem aman, bas­ma da fis­tan gi­ye­mem aman. Se­nin gi­bi ca­hi­le, ben efen­dim di­ye­mem aman…” Tür­kü­nün; Kı­lıç­da­roğ­lu­’nun de­dik­le­riy­le ya­kın­dan il­gi­si var; ama Mars­hall Yar­dı­mı me­se­le­si sa­de­ce uçak-ge­mi de­ğil­di. İşin Ma­ni­sa/So­ma­’da ke­si­len zey­tin ağaç­la­rıy­la da il­gi­si var­dı! Şöy­le…”
diye başlayan yazı, Menderes döneminde ABD baskısı ile ABD’nin elinde kalan mısırözü yağlarını Türkiye’ye dayattığı ve zeytin üretiminin çökertildiği iddiası var: “Binlerce yıldır insanımızı doyuran zeytinyağı türkü siparişleriyle vs. gözden düşürüldü…” Bütün bunlar Menderes’in on yılında (1950 – 1960) olmuş.
Aynı iddiayı Prof. Kemal Demirkol’da ileri sürmüş ve internette yaygınlaştırmıştı. Gerçekler ise çok farklı: Demirkol’a, 25.6.2012 tarihli ANAYURT yazımda şu bilgileri vermiştim:
“1950 – 1960 Dönemi Bitkisel Üretim ve Tüketim Göstergeleri şöyle: (Yıllık üretim göstergeleri en yakın bin tona yuvarlanmıştır Kaynak: DPT BBYKP kitabı sayfa 227 -234)
“1950 yılı – Kişi başına bitkisel yağ tüketimi: 3.3 kg (Nüfus 21 milyon)
“Zeytinyağı üretimi: 40 bin ton
“Bitkisel yağ üretimi: 29 bin ton (pamuk ve ayçiçeği yağları, mısırözü yağı önemsiz düzeyde)
“1960 yılı – Kişi başına bitkisel yağ tüketimi: 7.6 kg. Bunun içinde mısırözü yağı: 200 gr !’
“Zeytinyağı üretimi: 80 bin ton – ARTIŞ % 100 !
“Pamukyağı üretimi: 44 bin ton. Ayçiçeği yağı üretimi: 27 bin ton
“Diğer bitkisel yağlar: 13 bin ton (buna mısırözü yağı da dahil)
“1960 yılı bitkisel yağ ithalatı: 37 bin ton (soya ve pamuk yağı, mısırözü yağı yok !)
“1960 yılı toplam tüketim: 201 bin ton (Nüfus 28 milyon. On yıllık nüfus artışı 7 milyon)
“On yılda Zeytinyağı üretimi % 100 artmış. Pamuk, ayçiçeği yağı ve diğer bitkisel yağlar % 190 artmış. Bu 84 bin ton bitkisel yağ içinde haşhaş dahil diğer bitkisel yağlar 13 bin ton. Mısırözü yağı, bu 13 bin tonun yarısından az. Başka anlatımla zeytinyağı üretimi on yılda 40 bin ton artarak 80 bin tona çıkarken mısırözü yağı ise sadece 5 – 6 bin ton düzeyinde kalmış.”
Çökertildiği iddia edilen ve Marshall Planı ile ilişkilendirilen zeytinyağı üretimi, Menderes’in döneminde % 100 artmış. Aksini iddia edenler mahcup olurlar mı, özür dilerler mi? HAYIR !
Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu gerçekten uçak fabrikalarını Marshall Planı kapsamında kapattığımızı iddia ediyorsa, çok büyük bir yanlışı tekrarlıyor olmalı.
Yarın Menderes’in tarıma ihanetini ve kapattırdığı uçak fabrikalarını yazacağım.   
MENDERES’in İHANETLERİ II
Mehmet Arif DEMİRER
Dünkü yazımda Menderes döneminde zeytinciliğin nasıl çökertildiğine değinmiştim. Bugün yine son günlerde internette gezinen bir başka belgesel (!) iddiayı ele almak istiyorum: “Menderes’in Tarıma İhaneti”
O kadar kötü bir adammış ki, Menderes, 1955 yılından sonra ABD’den bir miktar buğday ve bir miktar da yağ ithal edebilmek için önüne gelen her şeyi imzalamış.
2006 yılında “Demokrat Parti’nin 60 ıncı (1946 – 2006) Kitapları” başlığı altında yayımladığım altı kitabın beşincisi “Demokrat Parti ve Tarım” idi. Bu kitapta DP iktidarının, tarım sektöründe tarihi bir dünya rekoru kırarak, 1950 yılının toplam bitkisel üretimini, 15.7 milyon tondan 1960 yılında 35 milyon tona çıkardığını belgelemiştim. Artış: % 123 !
En büyük artışlar; Buğday (3.9 milyon tondan 8.5 milyon tona) ve Şeker Pancarında (855 bin tondan 4.4 milyon tona) kaydedilmişti. Buğdaydaki on yıllık artış % 118 iken 1940 – 1950 döneminde artış eksi % 5 (eksi = azalış) ve 1960 – 1970 döneminde artış sadece % 18 idi.
Başka anlatımla temel yiyecek maddesi olan buğdayda 1940 – 1970 arasındaki onar yıllık dönemlerde, % 5 azalış, % 118 artış ve % 18 artış kaydedilmişti.
1945 – 1949 yıllarında topraksız köylüye 906 bin dekar toprak dağıtımı yapılmış iken, on yılda dağıtılan topraklar 16.8 milyon dekar olmuştu. Tarıma ihanet, dediğin böyle olur.
Zeytin üretimi de 265 bin tondan 427 bin tona yükselmişti, % 60. (Zeytinyağındaki artış 40 bin tondan 80 bin tona %100 olmuştu)
Peki ABD’den ithal edilen buğday neyin nesi idi, Menderes neden buğday ithal etmişti?
Türkiye 1954, 1955 ve 1956 yıllarında üç yıl art arda kuraklık yaşamış ve 1953 yılında 8 milyon ton buğday üretmiş (hatta bir miktar da ihraç etmiş) iken, 1954 yılında 4.9, 1955 yılında 6.9 ve 1956 yılında 6.4 milyon ton buğday ürünü alabilmişti. 1953 yılına kıyasla buğday ürününde üç yıllık toplam azalış, 5.8 milyon idi.
İşte bu kötü niyetli adam (27 Mayıs Devriminden sonra idam edilerek günahlarının bedeli ödeyecekti) 1955 yılından başlayarak ve TL ile borçlanarak, ABD’den birkaç yüz bin ton buğday ithal etmiş ve Türk vatandaşını 1949 yılında yaşadığı açlıktan kurtarmıştır.
MENDERES’in UÇAK FABRİKALARI ile ilgili İHANETİNİN AYRINTILARI
O kötü niyetli Menderes var ya, bakın ATATÜRK’ün başlattığı havacılık sanayii girişimlerini de nasıl baltalamış:
Kayseri Tayyare Fabrikası. Uçak üretimi 1942 yılında durdurulmuş, üretilmekte olan Miles Magister eğitim uçağının üretimi Ankara’da Türk Hava Kurumunun (THK) Etimesut fabrikasına kaydırılmıştı. Ama asıl günahkar tabii ki, Menderes idi.
Nuri Demirağ’ın üretimini durduran da THK idi. Üretim 1944 yılında durmuş ama yine de sorumlu 1950’den sonra Marshall Yardımı dayatmalarına boyun eğen Menderes idi.
Son olarak; THK’nun, vatandaşların savunma amaçlı savaş uçağı alınsın diye verdikleri Bağış Paraları ile  kurduğu uçak ve uçak motoru fabrikalarının perişan (müflis) durumunu üç raporla belgeleyen Başbakanlık Umumi Murakabe Heyeti ve Kurumun kendi Teftiş Heyeti, raporlarını Menderes iktidara gelmeden iki yıl önce CHP Hükümeti’ne sunmuşlar ve her iki fabrikanın da MKEK’ye devir edilmesini önermişlerdi. Devir işlemleri 1952 yılında gerçekleştiğine göre bu fabrikaları da kapattıran yine o kötü niyetli Menderes olmalı ?
Görüldüğü gibi Türk milletini açlıktan kurtaran, ATATÜRK’ün şeker hedefine yaklaştıran Menderes, uçak fabrikalarını da kapattırmak suretiyle günahlarına yenilerini eklemiştir.   

10 HAZİRAN 2017 GÜNÜ VEFAT EDEN; Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Balıkesir Milletvekili İLHN AYTEKİN anısına (Ahmet Şerif BAYINDIR, Adnan Menderes Platformu Başkanı)


6 Haziran 2017 Salı

TARİHİ HASIMLARIN GÖZÜYLE: "27 MAYIS 1960, Suay Karaman - İlk Kurşun Gazetesi (29 Mayıs 2017)", 27 MAYISI ANLAMAK... Dr. Noyan UMRUK

27 MAYIS 1960
 
Suay Karaman

Askeri harekatlar ki buna darbe, ihtilal, devrim de denebilir, topluma olumlu getirileri ya da olumsuz götürüleriyle önem kazanırlar. Devrim ya da darbe oldukları da ancak bu şekilde belirlenir. 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin 57. yılını kutladığımız bugünlerde, henüz bunun ayırdına varamayanların, 27 Mayıs 1960 Devrimi’ni anlayamayanların olduğunu görmek, şaşırtıcı gelmemelidir.

Koşullar tamam olduğu zaman ihtilal kaçınılmaz olur. Her ihtilalin, onu yapanlar kadar onun koşullarını hazırlayanların da eseri olduğunu unutanlar, 27 Mayıs konusunda sürekli hataya düşmektedirler. 27 Mayıs 1960, seçimle gelen sivil iktidarın demokrasi dışı tutum ve davranışlarıyla diktatörlüğe giden yönetimine karşı bir tepki sonucu gerçekleştirilmiştir. 27 Mayıs 1960 için “demokrasiye darbe” diyenler, 27 Mayıs 1960 öncesinde demokrasi olduğunu sanan aymazlardır.

On yıllık Demokrat Parti iktidarında devrim karşıtı hareketler ve olgular yaratılmıştı. Bunun yanında anayasa ve hukuk dışına çıkılarak, ülke büyük karışıklıklara sürüklenmişti. Özellikle Meclis Tahkikat Komisyonu kurularak, diktatörlüğe giden bir yolun başlangıcına gelinmişti. İşte bu koşullarda Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasa ve hukuk dışına çıkmış bir siyasal iktidara karşı direnme hakkını kullanmış ve ülke yönetimine el koymuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin arkasında milletin desteği bulunmaktaydı. Siyasal iktidarın baskısına ve faşist diktatörlüğe gidişe karşı verilen bu mücadelede üniversite, gençlik, aydınlar, basın ve muhalefet partileri de Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikteydi.  

27 Mayıs 1960 Devrimi’nin en büyük eseri 1961 Anayasası’dır. Bu çağdaş anayasa, Cumhuriyet Senatosu, Anayasa Mahkemesi, Devlet Planlama Teşkilatı, Yüksek Öğrenim ve Kredi Yurtlar Kurumu, Devlet Personel Dairesi, Türk Standartları Enstitüsü, Basın İlan Kurumu  başta olmak üzere getirdiği kurumlarla demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin yolunu açmıştır. 1961 Anayasası’yla bağımsız yargı ve hakim güvencesini sağlayacak kurumlar oluşturulmuş, grev ve toplu sözleşme hakkı kurumlaştırılmış, üniversiteye ve TRT’ye özerklik sağlanmıştır. Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Yasası, Basın-Fikir İşçileri Yasası, İlköğretim ve Eğitim Yasası, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası, Gelir Vergisi Yasası gibi yeni düzenlemeler yapılmıştır. 1961 Anayasası ile ülkemize sosyal devlet anlayışı yerleştirilmiş, özgür bir ortam yaratılmış, çağdaş bireysel hak ve özgürlüklerin sağlanması başarılmıştır.

Türk halkının insanlık, haysiyet ve haklarını, fikir ve vicdan hürriyetini koruyan, demokratik bir düzen içinde ve ekonomik bir planla kalkınabilmesinin şaşmaz reçetesi olan 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin Anayasası, Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlılığın bilinci ile hazırlanmıştır. Bu çağdaş anayasa ile geçen altmışlı yıllar, Türk toplumun aydınlık ve özgürlük yıllarıdır.

Seçimle iktidara gelen bir partinin kurduğu hükümetin ve onu oluşturan siyasi iktidarın, her koşulda hukuka, adalete, ahlaka ve bütün halkın çıkarına dayanması gereklidir. Ülkeyi yöneten iktidarların hukuk devleti ilkelerine bağlı kalarak, gerçek demokrasiyi etkin hale getirdikleri zaman, darbe ya da darbe ortamları yaşanmaz. Gerçek demokrasiyi yok eden darbelerin her türlüsüne, her zaman ve her koşulda karşı konulmalıdır. Hukuk devleti ve demokrasiyi ortadan kaldıran askeri darbelerin ve içinde yaşadığımız sivil darbe sürecinin, haklı ve meşru gösterilebilecek bir yanı yoktur. Sivil yönetimler demokrasiyi benimsedikleri, hukuk ilkelerine bağlı kaldıkları ve ülkenin çıkarlarını korudukları zaman, darbe ortamlarının yaşanmadığı herkes tarafından görülecektir. 27 Mayıs 1960 Devrimi, ülkemize 1961 Anayasası ile özgürlüğün ve evrensel demokrasinin kapılarını açmıştır. Getirdiği kurumlar ve sonuçlarıyla 27 Mayıs 1960, tartışmasız bir devrimdir..

İlk Kurşun Gazetesi, 29 Mayıs 2017.
İlk Kurşun Gazetesi'nde yayınlanan yazımı iletiyorum.
---------------------------------
27 MAYISI ANLAMAK...
Dr. Noyan UMRUK
Dün 27 Mayıstı…Bizim kuşağın, 68 kuşağının “Anayasa ve Özgürlük Bayramı”…
Sosyal bilimlerde bir altın kural var: Her olguyu kendi “zaman”, “zemin”, “mekan” boyutları içinde el almak…Aksi takdirde, şaşkın ördek misali suya tersinden girmek yanlışına düşmek mümkün. Gelin, o günlere bir bakalım:
“... yaşları ne olursa olsun Türkiye deyince, akıllarına bizim yetiştiğimiz Atatürk'ün Türkiyesi gelenler son yılda sudan çıkmış balığa dönmüştük. Bir umutsuzluk, daha kötüsü bir nevi utanç çöreklenmişti içimize. Elimden ne gelirdi? Yazmak, konuşmak, tenkit yasaktı, neredeyse insan gibi yaşamak, bir Atatürk çocuğu gibi düşünmek, davranmak yasaktı…”
28 Mayıs 1960 "Ne haber" Tunç Yalman - Vatan Gazetesi
"Kara cüppeli" diye aşağılanan, saygıdeğer hocalarım, yurdumun çile çekmiş aydınları, sayın profesörlerim! En kara günlerde alınlarınızda parlayan ışıklar, tükettiğiniz soluk boşa gitmedi…”
28 Mayıs 1960 "Az gittik Uz gittik" Aziz Nesin - Akşam 
“ Yıllar boyu aklımızın erdiği kadar tarihten örnekler verdik, hukuk prensipleri sıraladık, kinayeli fıkralar anlattık…Anayasayı çiğnediler; hukuk dışı komisyonlar kurdular…Artık yazı yazmıyor, yazı taklidi yapıyorduk… Atatürk’ün gençliğe hitabesini, Nutuk’un tefrikası halinde yayınlamak dahi suç sayılır olmuştu. Atatürk’ten bahsedilsin istemiyorlardı. Onun kurduğu Cumhuriyete bir beyefendiler saltanatı halinde çöreklenmek ve memleketi basınsız, üniversitesiz, meclissiz idare etmek istiyorlardı… Kurucu meclisin faaliyete geçmesini sevinçle bekliyoruz…Bu hareketin meşruluğu ve büyüklüğü, yıkılanların gayrimeşruluğu ve küçüklüğü ile bir abide gibi ortaya çıkmaktadır…Türkler, âlimleri dalkavuk, üniversitelileri maktul, gazetecileri korkuluk ve bütün aydınları sürüngen hale getirererek, bir çete gibi davrananların rezaletlerini  dünya önünde reddetmişlerdir.” 
Çetin Altan; “Bugün canım yazı yazmak istiyor.”,Milliyet G., ’28.05.1960
“Örfî idareye bir gece yarısı ifade vermek üzere götürüldüğümüz zaman bizi kucaklayıp bağırlarına basan subaylarımız, "On beş gün daha dişinizi sıkın" demişlerdi. Gazete kapatıldığı gün de tekrarlamışlardı: "On beş gün daha sabredin."  Sabrettik, şimdi sevinçten ağlıyoruz.”
30 Mayıs 1960 Abdi ipekçi - Milliyet
“Koltukları ve keseleri uğruna millet kanı dökmüş her siyaset zorbasının sonu mutlaka bir faciayla biter... Gazete sütunlarından uzanan parmaklar, onlara: "Dikkat edin, sonunuzu iyi görmüyoruz" diyorlardı. Onlar ise bu parmakları kırmakla akıbetlerinden kurtulacaklarını sandılar. Kur'an'da Allah'a, peygambere ve idare edenlere itaat olunması buyrulmuşur. Lâkin adaletten ayrılmamaları şartiyle. Adaletten ayrılırlarsa onlara itaat etmemeyi emreder. Bu sebeple Türk Ordusu'nun 27 Mayıs'ta zalimlere vurduğu kansız darbe her şeyden evvel Allah'ın buyruğuna uygundur, Allah'ın emriyle olmuştur.”
2 Haziran 1960 "Merhaba" Kadircan Kaflı – Tercüman
Kemalist Devrim’in ikinci önemli atılımının üzerinden yarım asır geçti. Devrimin anıtı ve kanıtı, döneminde dünyanın en demokratik anayasalarından biri olan 1961 Anayasası idi. Anayasa temel hak ve özgürlükler yanında, ekonomik ve sosyal hakları da güvence altına alarak, kuvvetler ayrılığını ve adil bir seçim sistemini getirerek, ekonomik kalkınmada planlama anlayışını esas alarak “düzeni” değiştirdi. Böylece;
*Emekçiler, sosyal devlet, sendikal hareket ve toplu sözleşme düzeni,
*Toplum, “Tahkikat Komisyonları” yerine bağımsız yargıya,
*Seçmen daha adil ve tutarlı bir seçim sistemine
*Halk temel insan hak ve özgürlükleri
 *Ekonomik hayat, sürdürülebilir, sağlıklı bir kalkınma, görece adil bir bölüşümü öngören planlama anlayışı ile kucaklaştı.
Keşke 27 Mayıs hareketi anayasasıyla taçlandırdığı zirveye  magazine dönüşen saçma sapan bir yargı süreci ve toplumda derin yaralar açan idamlar olmadan varsaydı…
Lakin beklenen herhalde bu anayasal demokratik düzen değildi… 27 Mayıs Devrimi ile temelleri atılan demokrasi süreci uzun sürmedi.
1970’lerden itibaren, “Bu gömleğin topluma bol geldiği”,”Sosyal gelişmenin boyutlarının, ekonomik gelişmeyi aştığı” söylemlerinin eşliğinde budanan 27 Mayıs anayasasının,  her fırsatta kanatları yolundu ve 1982 Anayasası ile iyice budandı. Bu anayasa ile budanan yargı bağımsızlığına, 2010 değişikliği ile  tamamen son verildi.
Bu da kesmedi.  Şimdilerde parlamenter  sistemden başkanlık rejimine karambol bir referandumla geçerken  Cumhuriyetin   kurucu iradesi ile oynanacak günler yaklaşıyor…
Tanrı daha daha uzun ömürler versin sayın Muazzez İlmiye Çığ’ın dediği gibi
“Bizler kazandığımız şeylerin değerini bildik. Çünkü zor elde ettik. Siz bunları kaybettiğinizde anlayacaksınız…”
Bilmem ne kadar anlayabiliyoruz, ya da anlayıp davranabilecek miyiz???
ABC GAZETESİ;27.05.2017
****
27 MAYIS ÖNCESİNİ YAŞAYANLAR İYİ BİLİRLER..O DEVRİM GEREKLİYDİ.SAYIN UMRUK NELER OLDUĞÜNU AÇIKCA YAZMIŞ... TAHKİKAT KOMİSYONLARINI VS  ..BİZ HERGÜN DEVRİM BEKLEDİK VE O GECE ALPASLAN TÜRKEŞ İN SESİ BİZE KURTLUŞ ZAFERİ GİBİ GELMİŞTİ..27 MAYIS GÜNÜ HALK TANKLARA KAMYONLARA ÇİÇEK ATIYOR. ASKERİ ÖPÜYOR. MARRŞLAR SÖYLÜYORDU. FENER ALAYLARI VARDI.BAYRAK VARDI. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE LAFI VARDI.. AMA O GÜNLERDE CUMHURİYETİN VE LAİKLİĞİN BİR BEKÇİSİ OLDUĞUNDAN EMİNDİK. "YIKILMAZ" DİYORDUK. SİSTEMİ KORUYAN D GÜÇ YERİNDE DİYE EMİNDİK.. HİÇ UMUTSUZLUĞA KAPILMAMIŞTIK. BU GÜN ÖYLE BİR GÜÇ  YOK......DÜZEN BOZULSA YERİNE GETİRECEK BİR GÜÇ DE YOK...UMUT DA YOK,  Siber Goksel <siber.goksel@gmail.com>
28 Mayıs 2017 15:40 tarihinde N. UMRUK <noyanumruk@hotmail.com> yazdı: